Quantcast
Channel: hafif.org - etiketler: lise
Viewing all articles
Browse latest Browse all 10

Eksik Kalan Şey

$
0
0
\

O, saçlarını her savuruşunda hop ediyordu Mehmet'in yüreği.

O başak yığınları sevdiği kızın narin omuzlarını yalarken içinde baharı uyandırıyorlardı.

Adı Özlem'di. Bir ay önce gelmişti sınıfa. Babasının tayini nedeniyle başka bir şehirden kendi şehrine ve dünyasına dalıvermişti bir anda.

Sevdiği kızın babasına büyük bir minnet duyuyordu. Ama ondan da fazla kızıyordu, o altın başak yığınlarına bakıp da kalbinin orta yerine o sızı her çöktüğünde.

"Nerden geldin ki şimdi?!" diyordu içinden, yüzlerce kez olduğu gibi. "Alışmıştım ben hiçliğe. Herkes gibi kahvaltımı edip penceremden bana yeni hiçbir şey söylemeyen bir dünyaya bakıyordum. Ondan hiçbir şey beklememeye o kadar alışmıştım ki!"

Şimdiyse kıpır kıpırdı içi. Güneş her sabah yepyeni bir şey için doğuyordu artık. Ufukta beliren pembelik, birkaç saat sonra sarı saçlı bir meleği göreceğini müjdeliyordu ona. Bundan daha heyecan verici ne bekleyebilirdi ki hayattan?

Başka bir erkeğin ona öylesine bir bakışı bile çıldırtmaya yetiyordu Mehmet'i. Durmadan gülüyordu. Çevresine ışıltılar saçarken bir masal perisini andırıyor, görünmez sihirli değneğiyle en çok da kendisine dokunuyordu.

Annesi nasıl bir kadındı acaba? Bunu merak ettiği için şaşırdı kendine. Annesinin kim olduğu neyi değiştirirdi ki? Geçen seneki kız arkadaşı Sevim geldi aklına... Ve onu ne zaman hatırlasa duyduğu o sancıyı duyar gibi oldu yine. Anneler ve kızlarının birbirinden çok da bağımsız olmadıklarını hatırlatan onlarca resim şimşek hızıyla geçti zihninden. Hepsinde de Sevim ve annesi...

Kuafördü kadın. Kocasından iki yıl önce ayrılmış, evin erkeğinden boşalan yeri iki kat fazla çalışarak doldurmaya çalışan yüzlerce fedakar anne örneğinden biri... Boşluk doluyordu dolmasına... Ama yerini daha derin boşluklara bırakarak...

Sevim'de tanımıştı annesiz kızları. Anneleri bedenen var olsalar da ruhları çoktan terk edip gitmişti evlerini.

Sevim'in annesi gibi kadınlar da diğer çalışan kadınlar gibi sabah işe gidip akşam eve dönerlerdi. Ama o kadınlardan farklı olarak eve döndüklerinde anneliklerine kaldıkları yerden devam etmezlerdi. Öyle yorgun olurlardı ki güçleri kalmazdı birkaç saatliğine de olsa annelik yapmaya. Babadan kalan boşluğu doldurayım derken gerçek yerlerini dolduramazlardı birtürlü.

Sevim'in evine defalarca gitmişti. İlk gidişinde şaşkınlıktan ağzını uzunca bir süre kapayamadığını hatırlıyordu. Bir kız onu evine davet ediyordu. İlk kez başına gelen bir durumdu bu.

Başta hoşuna gitmişti bu sınırsızlık. Sevgilerini en küçük bir engele çarpmadan, doyasıya ifade edebilmeleri çok farklı bir yere taşımıştı duygularını. Liseli gençlerin romantizminden çok öte, çok gerçek bir şeydi Sevim'le yaşadıkları.

Ama yine de bir şey eksikti sanki. O zamanlar birtürlü çözememişti ne olduğunu. Ama artık biliyordu... Ve o eksiğin şimdi sevdiği kızda da var olmasından ölesiye korkuyordu.

Özlem Sevim gibi değildi. Ne görünüm ne tavırlar açısından en küçük benzerlik yoktu aralarında. Sevim'in okuldaki erkeklerle konuşurkenki aşırı rahatlığı yoktu onda. Görünürde kız arkadaşlarından farklı davranmasa da onlara, çevresine öyle bir ışık yayıyordu ki yakınında bulunan erkekler bilinçli olarak fark etmeseler de sezgileriyle biliyorlardı: Aşmamaları gereken bir sınır vardı.

Ama bu bile Mehmet'in korkularını dindirmeye yetmiyordu. Çünkü onda olmasından korktuğu o eksiğin bunlarla bir ilgisi olmadığını; görünenlerden öte hissedilen, kelimelerle tanımlanamayacak kadar belirsiz bir şey olduğunu çok iyi biliyordu.

Bir gün ona dokunabilecek kadar yakın olduğunda anlayabilirdi bunu ancak. Hala annesinin küçük kızı olarak göğsüne bastığı, saçlarını tatlı tatlı okşarken ona hayatı ve insanları anlattığı; o şefkatli kucakta her şeyi çok farklı bir ışıkta, anlamlı bir bütünün parçaları halinde görebilen kızlardan mıydı?.. Yoksa henüz yeterli olgunluğa erişmeden hayatın ortasına yapayalnız bırakılmış, gelecekle iligili bir pusulası olmayan, anlık duygularının kontrolünde oradan oraya savrulan annesiz kızlardan mı?

Evet, en büyük fark da bu noktadaydı: Anne kucağı hayatı bir bütün olarak görmeyi sağlıyordu. Aşk da o bütünün bir parçası olarak varlık buluyordu o zaman... Hayatın diğer yönleriyle bağını koparmadan, onlarla birarada yaşayarak ve hatta kimi zaman onlardan beslenerek daha bir sıkı tutunuyordu kalplere.

Ama hayat bir bütün olarak görülmeyip aşk bağımsızlığını ilan edince tam tersi bir durum gerçekleşiyor, aşkı besleyen damarlar da kuruyuveriyordu bir anda. Fiziksel bir çekimden öte bir derinliğe ulaşamıyordu o zaman aşk... Tükenmesi an meselesiydi.

İşte gerçek bir anne en çok da bunu engellemeyi öğretirdi kızına: Sevginin içine şefkati de katmayı... O ikisini öyle bir harmanlardı ki ayrılamaz olurlardı artık. Biri gitmeye kalksa diğeri tutardı onu.

İşte o şefkati arıyordu şimdi, sevdiği kızda. İlk sevgisinde eksik kalan o şeyi bulabilmek için dualar ediyordu.

Bu yazı mavilikler tarafından hafif.org adresli sitede yayımlanmak üzere yazılmıştır. Kaynak gösterilmeksizin kopyalanamaz.


Pilli Projeleri: Pilli.com: Kolektif Bağımsız İçerik | Sosyomat.com: Arkadaşını Etiketle | Put.io: Online Cloud Storage

Viewing all articles
Browse latest Browse all 10

Latest Images